15 Mayıs 2013 Çarşamba

Çocuklarda tuvalet eğitimi


Uzmanlar çocuklarda tuvalet eğitiminin kritik bir dönem olduğu konusunda ebeveynleri uyarıyor. Tuvalet eğitimindeki ihmal çocuğu depresyona götürüyor.

cocukta depresyon cocuk psikiyatrisi cocuk aile iletisimi 0 6 yas gelisimi ve egitimi  Tuvalet eğitimindeki ihmal depresyona götürüyorTuvalet eğitimde 3 yaş vurgusu yapan uzmanlar, eğitimi hazır çocukların sinyaller verdiğine dikkat çekiyor. Bu gözlemi ebeveynin doğru yapması gerektiğine vurgu yapan uzmanlar, hazır olmadığı halde çocuğa baskı yapmanın çocuğu depresyona kadar sürükleyeceğini hatırlatıyor.

ÇOCUK GELİŞİMİ HAKKINDA HER ŞEY

Çocuk gelişiminde kritik dönemler vardır. 2-3 yaş ise bu dönemlerden biri. Çocuğun annesi ya da bakımını veren kişi ile arasında kuracağı güven ilişkisi, çocuğun yaşamı boyunca tüm insanlarla kurduğu ilişki tarzını ve güvenini temsil ediyor. Bu anlamda ilk 3 yıl gelişimde çok önemli. Annesinin tüm ihtiyaçlarını karşılamasını isteyen bebek, acıkınca doyurulmayı, altı pislenince temizlenmeyi, dokunsal teması, sevgi dolu bakışlara ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaçlar gecikmeden, zamanında yerine getirilirse çocuğun anneye ya da bakıcısına güveni artar, kendini de güvende hisseder.
cocukta depresyon cocuk psikiyatrisi cocuk aile iletisimi 0 6 yas gelisimi ve egitimi  Tuvalet eğitimindeki ihmal depresyona götürüyor
Uzm. Psk. AYNUR SAYIM
2-3 yaş döneminin, çocuğun kendisinin ve dış dünyanın farkına vardığı, öğrenme ve dış dünyayı keşfetme yılları olduğunu vurgulayan Üsküdar Üniversitesi Etiler Polikliniği Uzman Klinik Psikoloğu Aynur Sayım, dünyayı keşfetmenin, ona sahip olmanın hazzını yaşayan çocuklara ebeveynin engelleyici, korumacı, müdahaleci yaklaşımının zarar verici olduğu uyarısında bulunuyor. Sayım bu dönemde Anne-babanın çocuk için gerekli güvenlik önlemlerini alarak, çocuğa kendisini gerçekleştirmesi için fırsat vermesi, ona bir alan sunması gerektiğini belirtiyor.
Bu dönemin çocuğun sosyalleşmesi ve bireyselleşmesi açısından kritik bir dönem olduğunun altını çizen Sayım, bu dönemin aynı zamanda da çocuğun tuvalet eğitimini kazandığı dönem olduğunu kaydediyor. Sayım tüm gelişim dönemlerinde olduğu gibi bu dönemde de çocuğun tuvalet eğitimine hazır oluşluluğunu beklemek ve sabırlı olmak gerektiği konusunda ebeveynleri uyarıyor. Sayım çocuktan gelecek sinyallerini iyi takip edilmesi gerektiği hatırlatmasında bulunuyor.

ÇOCUK TUVALETİ GELDİĞİNDE SİNYALLER VERİR

“Çocuk, tuvalet eğitimine hazırsa sinyaller verir. Gizli gizli köşelerde çişini, kakasını yapar tuvaletinin geldiğini de söylemeye başlar. Eğer çocuk hazır olduğunu hissettiriyorsa, o zaman tuvalete götürmek ve olumlu pekiştirici kullanmak gerekir. Aferin demek, ödüllendirmek gibi.”
Ödüllendirmenin tuvalet eğitiminde önemli olduğunu vurgulayan Sayım, baskı yapılmaması konusunda da uyarıyor.

TUVALET EĞİTİMİNDE BASKI ÇOCUĞU DEPRESYONA SÜRÜKLEYEBİLİR

“Eğer çocuk hazır olmadan ve ya erken dönemde anne-baba acele eder, çocuğa baskı yaparsa, çocuk bu dönemde saplanır, ileride birtakım sorunlar ortaya çıkabilir. Bu süre 3 yaştır. 3 yaşa kadar beklemek gerekebilir. Çocuk altını ıslattı ya da kirletti diye ceza kullanmak, dövmek, yakmakla tehdit etmek, korkutmak, çocuğu örseler. Bu yanlış tutumlar, çocuğun, çekingen, girişimci olmayan, kendine güvensiz olmasına neden olur. Ve çocuk bu gibi cezaları beden bütünlüğüne zarar geliyor olarak algılar, insanlara güvenmez, her an zarar görmekten korkar. Anksiyetesi yüksek, kaygılı bir kişi olur. Buna bağlı olarak başka davranış sorunları da oluşabilir. Alt ıslatma, kaka kaçırma kalıcı olabilir. Kekemelik, agresivite, uyum güçlükleri, sosyal fobi gibi sorunlar tabloya eşlik edebilir, çocukta depresyon gelişebilir.”
Sayım, çocuğun gelişimi, beklenen düzeyin gerisindeyse, tuvalet eğitiminin kazanılması daha geç dönemlere kalabileceğini ifade ediyor. Tuvalet eğitimi döneminin kritik bir dönem olduğunu belirten Uzm. Psk. Aynur Sayım, anne ve babanın bu dönemde bilinçli davranması gerektiğini söylüyor.

SİNYAL VEREN ÇOCUĞA KORUMACI DAVRANMAK DUYGUSAL GELİŞİMİ ENGELLİYOR

“Çocuk sinyal verdiği halde korumacı davranıp, örneğin şimdi kış, hava soğuk, yaza bıraktık diyen annelerimiz de olduğunu görebiliyoruz. Bu tutum da aşırı korumacı-kollamacı tutum olması nedeniyle, çocuğun duygusal gelişimini olumsuz etkiler. Bu tutuma maruz kalan çocuk, her konuda muhtemelen bunu yaşar. Yani çocuğa sorumluluk verilmez, çocuk öz bakımı için desteklenmez ve korunursa, çocuk duygusal olarak büyüyemez, küçük kalır.”

ÇOCUĞUN DUYGUSAL GELİŞİMİ




Duygular ve anlatımlar davranışın önemli bir parçası ve kişiliğin ayırt edici bir yönüdür. Çocuğun günlük hayatında da duyguların önemi inkâr edilemez. Her çocuk dünyaya gelirken türlü duyguları deneyecek imkânı beraberinde getirir. Çocuğun yaşadığı çevresiyle ilişkileri neticesinde bunlardan bazıları onun yaşamında ağırlık kazanır.
Yaygın bazı duygular kıskançlık, kızgınlık, sevgi, kaygı, korku ve hazdır. Bunlardan sevgi ve korku çocuğun hayatında diğerlerinden daha fazla yer tutarlar.
Sevgiyi en geniş anlamda: “İnsanları birbirine yaklaştıran olumlu ve iyi duyguların tümü.” olarak tanımlamak yanlış olmaz. Sevecenlik, ilgililik, anlayış, hoşgörü, acıma, bağlılık ve beğenme de bu duygunun ürünleridir.
Sevgi, insanların doğuştan sahip olduğu bir duygudur; ama onun davranışa dönüşmesi ve kontrol edilmesi eğitimle mümkündür. Eğitim hem sevgi ile yapılmalı, hem de sevgiyi öğretmelidir.(3) İnsanoğlu sevme yeteneğini sevile sevile kazanır. Sevmeden önce sevilmeyi öğrenir. Sevilme duygusunu yeterince tatmamış bir insanın, başkalarını sevebilmesi de oldukça zor olmaktadır.
Bundan dolayı başta anne baba olmak üzere bütün büyüklerin ve eğitimcilerin küçüklerle olan münasebetlerinde gözetmeleri gereken temel esas onlara gösterilecek sevgi ve şefkattir. Büyüklerde takdir edilme ihtiyacı ne ise, çocuklarda da sevilme ve şefkat görme ihtiyacının aynı şey olduğu söylenebilir. Sevgi, çocuğun duygusal hayatının gelişmesi için gıdadan daha önemli bir faktördür. Çocuğun ileriki yaşlarda birtakım ruhi bozukluklar göstermesi, ailesinden yeteri kadar sevgi ve ilgi görememesi, kötü muamelelere maruz kalması ile izah edilebilir.(4)
Sevgi konusunda başka bir gerçek daha vardır. O da sevilme gereksiniminin yaşam boyu sürdüğüdür. Sevgi, açlık ve susuzluk gibi sürekli doyurulmak isteyen bir duygudur. Yaşamda sevgi boşluğunu dolduracak, onun yerine geçebilecek başka bir şey gösterilemez. Doğaldır ki, her çağda sevilme gereksinimi bir değildir. İlk yaştan başlayarak, anadan alınan sevgi gelişerek ve çevreye yayılarak zenginleşir; ama sevilme gereksinimi azalmadan, yalnız biçim değiştirerek sürüp gider.(5)
Sevgiye dayalı yakın ilişkilerin bedensel gelişiminden kişilik gelişimine çocuğun tüm gelişmesini yakından etkilediği bilinmektedir. Çocuk kendisini yönetebilmeyi, doğru davranışlar sergilemeyi de sağlıklı olarak, ana baba korkusuyla ya da cezadan kaçınma duygusuyla değil, ana babasına sevgiyle bağlı olduğu için ve onların sevgisini sürdürebilme duygusuyla öğrenir. Sevdiği anne ve babasına benzemek çocuk için en güçlü eğilimdir. Anne ve babasının sevdiği davranışları yineleyerek, o davranışları zamanla özümser. Önce çok yüzeyde olan bir taklit ile başlayan bu benimseme, giderek ana babanın özelliklerinin kendi kişiliğine sindirilmesi yolunda gelişir. Başka deyişle, çocuk anne ve babasıyla özdeşim yapar; onlara kendini uydurarak daha çok sevilme çabasına girer. Bu çaba, onu daha uysal ve söz dinler hale getirir. Anne baba, doğru davranışları hayatlarına hâkim kılmış, bununla birlikte çocuklarına yeterli sevgi ve ilgiyi gösteren kişilerse, doğal olarak çocukları da bu istikamette yetişecektir.


Çocuğun ancak sevilerek sevmeyi öğrenebileceği, çocukluğunda yeterli sevgi görmeyen insanların, başkalarını sevmekte güçlükler yaşamaları gerçeği, Allah ve peygamber sevgisi başta olmak üzere, dini boyuttaki sevgileri ona kazandırabilmek için, aile fertlerinin ona olan sevgilerini hissettirebilmeleri ve sevilme duygusunu çocuğa yeterince yaşatmalarının önemini de gözler önüne sermektedir.
Korku ise, tehlikeler karşısında duyulan heyecan halidir. Korku, kişide, korkulan kişi, olay ya da nesneden çekinme, kendini geri çekme, sakınma ya da kaçma davranışlarına yol açar. Canlıların mevcudiyetini tehlikelere karşı korumada ve hayata intibaklarında önemli rol oynar.
Bu heyecan hali çocuğun fıtratında mevcuttur; ancak eğitimle gelişir ve çeşitlenir. Bu bakımdan korku duygusundan gereği gibi istifade edebilmede eğitimin rolü büyüktür. Yanlış eğitimle çocuklara kazandırılan yersiz korkular ve bunların marazileşmiş şekli fobiler, onların ruhunda telafisi imkânsız bozukluklar meydana getirebilir. Korkunun marazileşmiş şekli olan kaygı ve fobinin temelinde yanlış eğitimin de yattığı bilinmektedir.(6)
Çocukta korku uyandıran durumlar başlıca üç gurupta toplanabilir: Çocuğun yalnız kalması, karanlıkta bulunması, kendisine aşina kimsenin yerine bir yabancıyı çevresinde görmesi. Yine yapılan araştırmalar sonunda çocuklarda en sık görülen korkular şu şekilde sıralanmıştır: Karanlık mekânlar ve hayvanlar (%96); bedensel sakatlanma (%95); hayaletler, cinler, dışardan eve zorla giren insanlar (%91), otoriter kişiler (%82), korkulu düşler (%81); yabancılar, kötü insanlar (%80); anne ya da baba tarafından terk edilmek (%63).(7)
Çocuğun faaliyet ve ilgilerinin sahası genişledikçe, korkuların sahası da genişler ve değişir. Mesela çocuk hayali faaliyetlerle meşgul olabilecek ve gelecekte meydana gelebilecek olayları önceden kestirebilecek bir seviyeye eriştiğinde, hayali ve uzak tehlikelerin korkularını peşin olarak duyabilecek seviyeye de erişmiş olur. Bu aşamaya gelmiş bir çocuk, korku ve telaş için yakın bir sebep olmasa bile, gelecek zamanda başına gelme ihtimali bulunan felaket ya da talihsizliklerin de korkusunu yaşamaya başlar. İlkokul yılları daha çok bu çeşit uzak gelecekle ilgili korkuların yoğun yaşandığı yıllardır.(8)
Çocuklarda doğal olarak, Allah, cehennem vb. korkular mevcut değildir. Bu korkular genellikle yetişkinlerin hatalı telkinleriyle oluşurlar. Nitekim karanlık ve yalnız bırakılma, terk edilme korkusu çocuklardaki temel korkulardandır. Bu korkuları yoğun bir şekilde yaşayan çocuğa ölümle, kabir hayatıyla, cehennemle ilgili tasvirler, bir de olabildiğince korkunç şekliyle anlatıldığında, çocuk bu anlatılanlarla sürekli olarak zaten hissettiği karanlık ve terk edilme, yalnız başına bırakılma korkularıyla bağlantı kuracak, iç dünyasında yaşadığı korkularla bu konuları ilişkilendirmekte geç kalmayacaktır.(9)
Çocuklar çok küçük yaşlarda konuşmaya, yürümeye başladıktan hemen sonra “Allah” kavramı ile karşılaşırlar. Gelişme dönemi özelliklerinin ortaya koyduğu ufak tefek saldırgan, atılgan, başkaldıran, bağımsız hareket etmeye özenen çocuğun, kendi istekleri doğrultusunda hareket etmesini isteyen büyükler, kendi tehdit ve cezaları boşa gittiği zaman: “Annenin sözünü dinlemeyeni Allah taş yapar.”, “Yemeğini tabağında bırakanı cehennemde yakar.” gibi uyarılarla Allah korkusunu kafasına yerleştirirler. Çocukta doğal olarak var olan öğrenme merakı onu, çok işittiği Allah’ın kim olduğunu, nerde olduğunu, neye benzediğini öğrenmeye yöneltir. Ancak düşünceleri henüz işlem öncesi ya da somut düzeyde olduğundan soyut kavramları anlayamazlar. Bu yüzden genellikle verilen yanıtlar onu yalnızca korkutmaya yarar. Böyle bir korkunun ortaya çıkardığı bozukluklar diğer nedenlerle ortaya çıkan bozukluklardan çok daha ağır ve tedaviye çok direnç gösteren bozukluklar olmaktadır. (10) Ayrıca böyle bir yaklaşımla, çocukluk döneminde zaten yaşanan pek çok korkuya Allah korkusunun ilâvesi çocuğun belki de hiçbir zaman Allah ile sevgi temelinde bir ilişki kuramamasına neden olacaktır.(11)
Çocuklara Allah korkusunun, onların vicdan gelişimlerine uygun düşen 10–11 yaşlarından sonra ve gerektiği zaman telkin edilmesi doğru bir yaklaşım olacaktır. Çünkü bu yaşlarda haklı-haksız, suç-ceza, sevap-günah, cennet-cehennem gibi soyut kavramların anlaşılmasına yardımcı olan zihinsel gelişim yeterince oluşmuştur. Bu yaşlara gelinceye kadar, çocuklara Yüce Allah’ı tanıtırken, Rabb’imizin merhametinden, şefkatinden ve bizleri ne kadar çok sevdiğinden bahsetmeli, bunlarla ilgili örnekler vermelidir. Meleklerin daima insanların iyiliğini isteyen ve bizleri koruyan varlıklar olduğu, bu dünyada iyi olan insanların Allah tarafından cennetle ödüllendirileceği anlatılmalı, bu devrede cennet tasvirleri üzerinde çokça durulmalı ki, çocuğumuzun fıtratında mevcut olan Allah’a bağlılık ve O’nu sevme duygusu gelişsin ve davranışlarına yön versin.

9 Mayıs 2013 Perşembe

ANNE OLMAK


Annenin Fedakarlığı

Çocuk, babasından aldığı harçlığı vaktinden önce bitirmiş ve günlerdir istediği top için yeterli parayı biriktirememişti. Birkaç hafta sonra yaz tatiline girecek olması, onu bu konuda endişelendirip yeni kaynaklar aramaya sevkediyordu. Evlerine gelen son aylık dergide "Her hizmetin bir ücret karşılığında olduğu"nu okuyunca, sevinçle havaya sıçradı. Buna göre, ailesine yaptığı yardımların da bir karşılığı olmalıydı.
Çocuk bu fikirle harekete geçip gördüğü işlerin listesini çıkardı ve bunların yanına da ücretlerini yazdı. Fırından ekmek almak için 200, çöp dökmek için 100, annesiyle pazara gitmek için 500 lira hiç de fazla sayılmazdı.Aylık toplamı 25 bin lira tutan listeyi imzalayıp annesinin çantasına koyduğunda, bu akıllıca keşfinden dolayı gözleri parlıyordu.Çocuk, ertesi gün yatağının başucunda 25 bin lira ile birlikte küçük bir kağıt parçası buldu. Kendi hazırladığı listeye benzeyen ve annesinin imzasını taşıyan kağıtta:"Seni hayatım pahasına dünyaya getirmenin, yıllarca bezlerini yıkamamın; binbir güçlükle besleyip büyütmenin karşılığı, sadece sevgindir ve yanağından aldığım bir öpücüktür" yazıyordu. "Kazandığın parayı güle güle harca yavrum.


             BANA BİR SAATİNİ AYIRIR MISIN BABACIĞIM?
Adam yorgun argın eve döndüğünde 5 yaşındaki çocuğunu kapının önünde beklerken buldu. Çocuk babasına:
-Baba bir saatte ne kadar para kazanıyorsun, diye sordu...

Zaten yorgun gelen adam,
-Bu senin işin değil, diye cevap verdi. Bunun üzerine çocuk:
-Babacım lütfen, bilmek istiyorum, diye üsteledi. Adam:
-İlla da bilmek istiyorsann, 20 milyon, diye cevap verdi. Bunun üzerine çocuk:
-Peki bana 10 milyon borç verir misin, diye sordu.
Adam iyice sinirlenip:
-Benim senin saçma oyuncaklarına ve benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi, derhal odana git ve kapını kapat, dedi.

Çocuk sessizce odasına çıkıp kapıyı kapattı. Adam sinirli sinirli; "Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder ?" diye düşündü
Belki de gerçekten lazımdı...
Yukarıya, çocuğunun odasına çıktı ve kapyıı açtı... Yatağında olan çocuğa:
-Uyuyor musun, diye sordu. Çocuk:
-Hayır, diye cevap verdi...
-Al bakalım, istediğin 10 milyon. Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim, dedi.

Çocuk sevinçle haykırdı:
-Teşekkürler babacığım...

Ve hemen yastığının altından diğer buruşmuş paraları çıkardı. Adamın suratına baktı, yavaşça paraları saydı. Bunu göre adam iyice sinirlenerek:
-Paran olduğu halde neden para istiyorsun? Benim, senin saçma Çocuk oyunlarına ayıracak vaktim yok, diye yeniden kızdı...

Çocuk;
-Param vardı ama yeterince yoktu, dedi ve yüzünde mahcup bir gülücükle paraları babasına uzattı:
-İşte 20 milyon... Şimdi bir saatini alabilir miyim babacım?..
                                         

                                   

      Bir zamanlar dünyaya gelmeye hazırlanan bir çocuk varmış. 

Bir gün Tanrı'ya sormuş; 
"Tanrım, beni yarın dünyaya göndereceğini söylediler. Fakat, ben o kadar küçük ve güçsüzüm ki, orada nasıl yaşayacağım?" 

"Tüm meleklerin arasında senin için bir tanesini seçtim, O seni bekliyor olacak ve seni koruyacak. Meleğin sana hergün şarkı söyleyecek ve gülümseyecek. Böylece sen onun sevgisini hissedecek ve mutlu olacaksın."
"Peki, insanlar bana birşey söylediklerinde, dillerini bilmeden, söylediklerini nasıl anlayacağım?" 

"Meleğin sana dünyada duyabileceğin en tatlı ve en güzel sözcükleri söyleyecek. Sana konuşmayı, dikkatle ve sevgi ile öğretecek." 

"Peki, ben seninle konuşmak istersem ne yapacağım?" 

"Meleğin sana ellerini açarak bana dua etmeyi de öğretecek." 

"Dünyada kötüler olduğunu da duydum. Beni onlardan kim koruyacak?" 

"Meleğin seni kendi hayatı pahasına da olsa koruyacak." 

"Fakat, ben seni bir daha göremeyeceğim için çok üzgünüm." 

"Meleğin sana sürekli benden söz edecek ve ulaşmanın yolunu öğretecek." 

O sırada cennette bir sessizlik olur ve dünyanın sesleri cennete kadar ulaşır. Çocuk gitmek üzere olduğunu anlar ve son bir soru sorar; 

"Şimdi gitmek üzere isem, benim Meleğimin adı ne?" 

"Meleğinin adının önemi yok yavrum. Sen onu, "ANNE" diye çağıracaksın.

                                     KÖR ANNENİN OĞLUNA YAZDIĞI MEKTUP
Annemin yalnızca bir gözü vardı. Ondan nefret ederdim… Çünkü bu durum beni utandırıyordu.

Ailemizi geçindirmek için okulda aşçılık yapardı.

İlkokulda iken bir gün annem bana merhaba demeye gelmişti.

Yerin dibine geçmiştim. Bunu bana nasıl yapabilirdi?

Onu görmezden geldim. Ona nefretle baktım ve oradan kaçtım.

Ertesi gün sınıfta bir arkadaşım dedi ki “Eeee senin annenin yalnızca bir gözü var!”

Yerin dibine girmek istedim. Ve de annemin ortadan kaybolmasını istedim.

Bu yüzden o gün onunla karşılaşınca dedim ki “Beni gülünç duruma düşüreceğine ölsen daha iyi?!!!”

Annem karşılık vermedi.

Dediklerim hakkında bir saniye bile durup düşünmedim çünkü çok kızmıştım.

Onun duyguları beni ilgilendirmiyordu.

Onu evde istemiyordum..

Çok çalıştım ve Singapur’a okumaya gittim.

Sonra evlendim. Kendi evimi aldım. Çocuklarım oldu ve hayatımdan memnundum.

Bir gün annem beni ziyarete gelmişti. Kaç yıldır beni görmemiş ve torunlarını tanımamıştı.

Kapıya gelince çocuklarım ona güldüler.

Ona “Evime gelip çocuklarımı nasıl korkutabilirsin! 

HEMEN BURADAN GİT!” diye bağırdım.

Buna annemin sessizce “Kusura bakmayın. Yanlış adrese geldim galiba” dedi ve gözden kayboldu.

Bir gün mezunlar toplantısı için okuldan bir mektup aldım.

Karıma “iş seyahatine gidiyorum” diye bahane uydurdum.

Mezunlar toplantısından sonra sırf meraktan eski eve gittim!!!.

Komşularım annemin öldüğünü söylediler.

Hiç üzülmemiştim.

Bana verilsin diye annemin bıraktığı bir mektup verdiler.

“En sevgili oğlum her zaman seni düşünüyorum…

Singapur’a gelip çocuklarını korkuttuğum için üzgünüm.

Mezunlar gününe geleceksin diye çok sevinmiştim.

Ama seni görmek için yataktan kalkabilir miyim bilemiyorum.

Sen büyürken sürekli bir utanç kaynağı olduğum için üzgünüm.

Biliyor musun… sen çok küçükken bir kaza geçirmiştin ve gözünü kaybetmiştin.

Anne olarak senin tek bir gözle büyümene dayanamazdım.

Bu yüzden sana kendi gözümü verdim…

O gözle benim yerime görüyor diye seninle o kadar gurur duyuyordum ki.

Bütün sevgimle…..

Annen…





                                         SEN ONA ANNE DİYECEKSİN

OKUL ÖNCESİ ÇOCUKLARIN EĞİTİMİNDE BİLGİSAYAR KULLANIMI



                                                                                          Bilgisayarlar uygun koşullarda ve uygun yazılımlarla kullanıldığında eğitim ortamını zenginleştiren ve çocukların gelişim alanlarına olumlu katkıları olan araçlardır.

Teknolojinin yaşamımızdaki yeri ve önemi her geçen gün artmaktadır. Son yıllarda teknolojideki hızlı gelişmeler her alana olduğu gibi eğitime de yansımış ve eğitim alanında birçok değişime neden olmuştur. Bilgisayarların eğitim sürecinde kullanımı da bu değişikliklere örnek olarak verilebilir. Hızla günlük yaşantının bir parçası haline gelen bilgisayarlar çok erken yaşlarda kullanılmaya başlanmıştır. Artık çocuklar doğdukları andan başlayarak teknolojiyle karşılaşmakta ve küçük yaşlarda teknolojiyi kullanabilmektedirler.
Teknolojinin uygun koşullarda ve uygun yazılımlarla kullanılması, çocukların özellikle dil ve bilişsel gelişimlerini olumlu etkilemektedir. Bunun yanı sıra bilgisayarlar çocuklarda sosyal ve duygusal gelişim, motor gelişim ve öğrenmeye eğilimi de güçlendirirler.

Teknolojinin Sosyal ve Duygusal Gelişime Etkisi: Teknoloji kuşkusuz insan etkileşiminin ve ilişkilerinin, kitap okumanın ya da konuşmanın yerini alamaz. Bununla birlikte, bilgisayarlar uygun koşullarda ve uygun yazılımlar kullanıldığında çocukların motivasyonunu artırır, işbirliği, paylaşma ve sorumluluk alma becerilerini geliştirir.

Teknolojinin Dil Gelişimine Etkisi: Dil gelişiminde öykü anlatma, çizme ve boyama, oyun oynama ve yetişkinlerle konuşma önemli etkinliklerdir. Teknoloji, sağladığı motivasyon ve olanaklar aracılığıyla dil gelişiminde önemli bir yere sahip olabilir. Örneğin; uygun yazılımlarla çocuklar daha karmaşık, uzun cümleler kurabilir ve daha akıcı konuşabilirler. Çocuklar bilgisayar ekranında çizdikleri bir resmi, hareket ettirdikleri bir nesneyi ya da gördükleri kahramanları kısacası yaptıkları her şeyi anlatma eğilimindedirler. Bunu yapmaktan da keyif alırlar.
 
Teknolojinin Psiko-Motor Gelişime Etkisi: Motor beceriler çok çeşitli etkinliklerle gelişir. Bilgisayarlar da uygun koşullarda, uygun yazılımlarla ve uygun sürelerle kullanıldığında çocukların motor gelişimlerine katkıda bulunur. Disketi/CD'yi sürücüye yerleştirme, fare tıklama ya da klavye kullanma ile küçük kas becerileri, göstergeci ekranda istenilen yere koymasıyla da el ve göz koordinasyonu gelişecektir. Ancak, bilgisayarların cazibesi çocukları hareketsizliğe itebilir. Bu nedenle çocukların okulda ve okul dışında bilgisayar başında geçirdikleri saatlerin kontrol altına alınması önemle üzerinde durulması gereken bir noktadır.

Teknolojinin Bilişsel Gelişime Etkisi: Eğitimin her alanında yaygın olarak kullanılan bilgisayarlar, eğitimin başladığı erken çocukluk döneminde de önem kazanmaktadır. Teknoloji çocuklara kendine özgü zihinsel deneyimler ve olanaklar sunar. Bilgisayarlarla çocuklara gerçek yaşamlarında sunulamayan ya da onların karşılaşamayacakları olanaklar sunulabilir. Bilgisayarlar çocukların düşünme süreçlerini etkin hale getirerek daha etkili öğrenmeye yardımcı olmakta ve soyut yaşantıların daha somut ve kişisel yaşantılara dönüştürülmesini sağlamaktadır. Bilgisayarlar, çocukların bilişsel dünyalarını yaratıcı bir şekilde geliştirmeye olanak sağlayacak niteliktedir.

Teknolojinin Öğrenmeye Katkısı: Teknoloji çocuklara öğrenme ve öğrendiklerini ortaya koyabilme için ek olanaklar sunar. Çocuklara farklı öğrenme ortamları sunarak, onların bireysel farklılıklarını ve öğrenme biçimlerini dikkate alır. Kendi ilgi, ihtiyaç ve öğrenme hızlarına göre ilerlemelerini sağlar. Bilişsel gelişimde uyarıcıların yeri tartışılmazdır. Okul öncesi eğitimde de bu uyarıcılar önemli bir yere sahiptir. Bilgisayarlar uygun koşullarda kullanıldığında çocuklara eğlenceli ortamlar sunarak onların çevreyi keşfetmelerini ve deneyim kazanmalarını sağlar.
Bilgisayar etkinlikleri düzenlenirken, çocukların yukarıda sözü edilen gelişimsel alanları dikkate alınmalıdır. Okul öncesi çocuklarına bilgisayarları kullanabilecekleri ortamlar düzenlerken şunlara dikkat edilmesi gerekir:
- Kullanılacak yazılımlar eğitsel nitelikte, öğrenci özelliklerine uygun ve çocuklara belli becerileri (eleştirel düşünme, problem çözme, yaratıcılık vb...) kazandırmaya yönelik olmalıdır. Ayrıca, öğrencilerin gelişim özelliklerini de dikkate almalıdır.
- Hazırlanan ortam işbirliğine ve paylaşmaya dayalı olmalı; etkinlikler, çocuklara paylaşmayı ve işbirliğini öğretecek şekilde planlanmalıdır.
- Etkinlikler gerçek yaşamla ilişkili olacak şekilde planlanmalıdır. Çocuklar okulda bilgisayar becerilerini tek başına öğrenmek yerine, bilgisayarların günlük yaşamdaki yerini ve diğer teknolojik araçlarla ilişkisini kurabilmelidir.
- Bilgisayar etkinliklerine ayrılacak zaman, çocukların yaş ve gelişim düzeylerine uygun olmalıdır.
Bilgisayarlar uygun koşullarda ve uygun yazılımlarla kullanıldığında eğitim ortamını zenginleştiren ve çocukların gelişim alanlarına olumlu katkıları olan araçlardır. Bu noktadan hareketle, teknolojik altyapısını hazırlayarak bilgisayarların okul öncesi eğitimde de etkin şekilde kullanılmasını amaçlayan belli başlı okul öncesi eğitim kurumları, bilgisayar kullanımını dört-altı yaş grubunda ''bilgisayar okur-yazarlığı'' ya da ''bilgisayar destekli öğretim'' amacıyla programlarına almaktadırlar. Bu kurumlardan bazıları bilgisayar okur-yazarlığı için standartlar geliştirmekte, bazıları da bilgisayarları kavramların, becerilerin öğretiminde kullanmaktadır. Bilgisayar okur-yazarlığı, kısaca bilgisayar kullanma becerisi olarak tanımlanabilir. Bilgisayar okur-yazarlığı yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Çocukların bilgisayar konusundaki deneyimleri arttığı oranda, bilgisayar okur-yazarlığı da artacaktır. Bilgisayar okur-yazarlığı becerisini kazanmış bir öğrencinin bu konuda uzman olması beklenemez, önemli olan ihtiyaç duyduğu programı kullanabilmesidir. Okullarda bilgisayar derslerinin etkili şekilde yürütülmesi sonucunda öğrencilerde problem çözme, işbirliği, kavram kazanma, buluş yoluyla öğrenme gibi becerilerin geliştiği gözlenmektedir. Öğrenciler eğitim yazılımlarını eğlenerek, ilgi duyarak kullanmakta; bilgisayarlarla dünyayı keşfetmekte, deneyim kazanmaktadırlar. Bilgisayar derslerinin sonunda öğrencilerin, ''Keşke her gün bilgisayar dersimiz olsa!''şeklindeki yorumları, bilgisayar derslerini ne kadar çok sevdiklerini ve bilgisayara karşı olumlu tutum gösterdiklerini ortaya koymaktadır.

ÇOCUKLARIMIZI NE KADAR ANLAYABİLİYORUZ???


Anlamak ya da Anladığını Sanmak?

Çocuğun doğumundan itibaren anne ve babanın tüm ilgisi çocuk üzerindedir. Ebeveynler için en değerli varlıklarıdır çocukları. Pekâlâ, bu kadar değer verdiğimiz ve her anımızı geçirdiğimiz çocuklarımızı anlıyor ve tanıyor muyuz? Çoğu anne ve baba bu soruya “kesinlikle tanıyorum” diye cevap vermektedir. Hemen ardından da “benim çocuğum şu yemeği sever, bu elbiseyi giymekten hoşlanır, bu yemekleri sevmez” diye kesin cevap verirler.

Çocuğumu Anlamak İçin Ne Yapmalıyım?

Çocuğunuzu iyi anlamak için en önemli şey, onun gelişim dönemlerini ve o dönemin özelliklerini iyi bilmenizdir. Çocuk sürekli bir büyüme ve gelişme içindedir. Anne ve babalar çocuklarının kendilerine benzemesini hatta kişilik bakımından kopyalarının olmasını ister.
Ancak çocuk anne ve babadan ayrı bir kişilik geliştirir. Bu nedenle çocuğunuza yaklaşımlarınız çok önemlidir. Bu dönemin özelliklerini bilmek de faydalıdır. Bu sayede çocuklar kendine güveni olan, nerede nasıl davranacağını bilen ve sorumlulukların farkında olan bireyler olarak yetişir. Çocukların davranış özelliklerini bilmek ve tam olarak anlamak onların sosyal gelişimini yönlendirmek açısından önemlidir.
Ebeveynler her dakikasını birlikte geçirdiği, her gün birlikte oldukları çocuklarını bazen tam olarak tanıyamamakta ve bu sebeple onların psikososyal gelişimini iyi yönde yönlendirmekte zorluk çekmektedirler. Anne ve baba çocuğun her durumundan haberdar olmalı ve onunla ilgilenmelidir.
Bakım sadece giydirmek veya yedirmek gibi ihtiyaçlarını karşılamakla bitmiyor. Önemli olan çocuğu ruhsal yönden doyurmaktır. Bunun içinde anne ve baba ile çocuk arasında iyi bir ilişki olması gerekir. Çocuğun ailesi ile kurduğu ilişki, diğer insanlarla kuracağı ilişkinin ve insan ilişkisinin temeli olur. Eğer siz çocuğunuzla iyi bir ilişki kurduysanız, ona duyduğunuz güveni ve sevgiyi hissettirebildiyseniz, çocukta yaşamının iyi olduğu konusunda bir güven duygusu başlar.

Çocuklarla İletişim: Anne-Çocuk İlişkisi

Çocukla konuşmak da bir diğer önemli noktadır. Çocuğunuzla sürekli konuşun. Konuşmakla çocuğunuzun gelişimine katkıda bulunmuş olacaksınız. Çocuğunuzun duygu ve düşüncelerine önem verip, dikkate almak çocuğun öz güvenini geliştirir. Bu sayede çocukla iyi bir ilişki ve iletişim kurulmuş olur. Çocuklar sürekli olarak anne ve babasına bir şeyler anlatmaya çalışır ve her zaman konuşmak isterler. Böylece anne ve babasının kendisini anlamasını ister.
Çoğu zaman da duygularını ya da düşündüğü bir şeyi anlatmakta güçlük çekerler. Bu durumda anne çocukla konuşup, ne anlatmak istediğini anlamaya çalışmalı ve ona anlatacağı şey hakkında yardım etmelidir. Çünkü kendini ifade edemeyen bir çocuk her an sinir içinde olur. Patlamaya hazır bir bomba gibidir. Çoğu zaman kimseyle konuşmak istemez ve küser.
Yani ebeveynler ve çocuk birbirine ayak uydurmakta güçlük çekerler. Ancak her zaman en önemli nokta çocuğa verilen sevgidir. Çocuğu sevgi ile beslemek ve ona sevgi göstermek her sorunun cevabıdır.